Ana içeriğe atla

BAŞARI TESADÜF DEĞİLDİR


Hayatta hiçbir şey en iyi şekilde başlamaz, en iyiye varır. Yaşadığımız her süreçte hangi konu olursa olsun hep bir evredeyiz. İnsanlar hayatlarında bilmedikleri bir durumla karşılaştıklarında; o konuda cahil olduğunu başka insanlar bilsin istemezler. Hangi konuda cahil olduğumuz önemlidir...

Sahi cahillik nedir? Cahil olmak kötü bir şey midir?

Necdet herkesin birbirini tanıdığı küçük bir mahallede kuyumculuk yapan bir kişiydi, bu iş yerinden kazandığı para ile evlenip yuvasını kurmuştu. Her şey gayet yolunda ilerliyordu ki; Necdet 2 ayda kazandığı parayı Erman’ın 1 haftada kazandığını öğrenene kadar.

Erman Gözlük işi yaptığını ve gözlükleri toptan ucuza alıp çok yüksek tutarlara sattığını tüm arkadaşlarına anlattığında herkes çok etkilendi ama Necdet’in etkilenmesi çok başkaydı. Necdet o anda şu ana kadar kazanç sağladığı kuyumcu dükkanına nankörlük edip; ben yanlış işteyim, keşke bende bu işi yapsam. Nasıl olurdu acaba?” diye düşünmeden edemedi. Gece başını her yastığa koyduğunda bu iş fikri geliyordu aklına. İnsanoğlu bazen kolayı seçip emek harcamak istemez.

Necdet daha önce bu işi yapmış olan kişilere işin inceliklerini sormadan kuyumcudaki tüm sermayesini ve dayısının emanet ettiği evi satışa çıkararak; yaşadığı şehrin en popüler caddesinde çok gösterişli bir gözlük mağazası açtı. Necdet işlerin çok güzel gideceğine inanıyordu. Gerçekten de öyle olmuştu. Müşteriler gözlüklere çok ilgi gösteriyordu. 2. Şubesini açmakta çok acele etmişti ardı ardına gelen yeni teklifler, alışveriş merkezlerindeki şubeleşmeler ile 1 yıl olmadan artık Necdet’in gözlük mağazası zincirleri vardı.



Bu büyüme ve kazanç artık başını döndürmüştü. Bu kazançta onu şaşırtıyordu. Kendisi de inanmakta zorlanıyor ve her geçen gün büyümenin sarhoşluğu ile farklı şehirlerde de adının duyulmasını istiyordu. Tüm bunlar olurken Necdet 3 çocuğu ve karısını göremez hale gelmişti. Bu para kazanma hırsı onun evliğinin bitmesine sebep olmuştu ama Necdet hayatını para kazanmanın heyecanına kaptırmıştı bir kere.

Ta ki gözlerini hastanede açana kadar… Doktor geçirdiği kalp krizi sonucunda 6 ay işe gidemeyeceği bilgisini verdi. Hastalığı sebebi ile kısa sürede gelen servet hızlıca erimeye başlamıştı. İş hayatındaki bu servet ne kadar çabuk geldiyse, o kadar hızlı gitmeye başladı. İşler kötüye gidince hızlıca açılan şubeler teker teker kapanmaya başladı. Sağlığına kavuştuğunda yaptığı hataları anlamak için çok geç kalmıştı.

Necdet neden bunları yaşadığını düşünmeye başladı. Geriye dönüp baktığında anladı ki; tüm başarısındaki hikmeti kendisinden bilmişti ve övünmüştü. Çünkü Necdet çevresinden gelen övgüden etkilenmişti, çok çabuk gaza gelmişti. Necdet bu işi başardı ancak koruyamadı. İşi kurmadan önce keşke bu işin ustasından fikirler alsaydım diye düşündü.

İnsanlar en iyi bildiği şeyde bile bilmediği şeyin ne kadar fazla olduğunu bilselerdi hata oranları düşerdi. Necdet kuyumculukta ustaydı ama gözlük ticareti yapma konusunda bilgisi olmadan sadece kazancı yüksek olduğu için atılmıştı. Necdet’i hataya sürükleyen de bu olmuştu. Yeni bir iş kurmadan önce o sektörün cahili olabiliriz. Çevremizde bu işi yapan veya yapmış olan ustalaşmış kişilerin deneyimlerinden istifade etmeliyiz...

Başarının sadece kazanç ve varlık üzerine kurulu olmadığını, aynı zamanda doğru kararlar ve özgüvenle de yakalanabileceğini bize hatırlatan Necdet'in hikayesi, herkesin kendisini ve hedeflerini sorgulaması ve doğru yolu bulması için bir uyarı niteliği taşımaktadır. Önemli olan, yaşanan her olaydan olumlu ve olumsuz ders çıkarmaktır böylece başarıya giden yolda daha sağlam adımlar atabiliriz.



Yorumlar

  1. Hayatımızın bir çok zamanında kolay yoldan emek harcamadan bi yerlere gelmeye çalışırız. Ama bunun doğru olmadığını emek vermemiz gerektiğini bedel ödememiz gerektiğini daha iyi anlıyoruz. Ellerinize sağlık 👏

    YanıtlaSil
  2. Emek harcamazsak bi yere varamayız

    YanıtlaSil
  3. Aslında hayatımızda bütün rızkı ve nimeti bizlere veren Allahtır. Ancak biz bunları kendimizden biliriz de o yüzden kaybederiz.

    YanıtlaSil
  4. Neye niyeet neye kısmeet..:) Anlıyoruz ki bir işte iyi olmak için o işin ustasından öğrenmeliyiz işi 😊

    YanıtlaSil
  5. Varmak istediğimiz yer sınavımız olur bazen…

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kutsal Şehrin Taneleri

  Anneeeee! Babaaaaa! Bu kaçıncı çağırışı kim bilir… Avucunun içi gibi bildiğin sokaktan eser kalmayışı... Komşudan, akrabadan haber alamayışı ne acı... Bunu ancak yaşayan bilir... Sahi! Bir an onun yerine koysak ya kendimizi... Ne yapardık mesela? “Evim yok ama en azından evimin duvarı, gitmem bir yere sahipsiz sanmasınlar” mı derdik? “Annem, babam şehit oldu. Bizi izliyor ağlayamam şimdi.” der miydik, boğazımızdaki yumrukla? “Yaşarsak kazanırız, ölürsek daha çok kazanırız” inancıyla elimizdeki sapanla dans eder miydik tanklar önünde? Birazdan şehit edileceğimizi bilsek, ellerimiz arkada bağlı da olsa, ağız dolusu güler miydik? “Zaten öleceğiz Allah aşkına en güzeli burası; ne morg var ne bekleme, ne yıkama, elbisenle gidiyorsun. Hem cennete girmek için bahanemiz olmalı değil mi? Öyle kolay mı yani? Daha mı üstünüz önceki, iman ederek yaşayanlardan ya da elçilerden? Yok yok böyle iken gelmem. Ölürsem kutlu olsun, yaşarsam yine sohbet ederiz.” diyerek veda e

Kudüs

  “İnsanoğlu, yeryüzünde var olduğundan beri, en büyük dostu ve düşmanı hiç değişmedi; Aynadaki kişi…” Tek başına neler yapabileceğini keşfet! Yahya Hamurcu    

Organik Mi? İnorganik Mi?

  Doğmuşuz sıfır kilometre.. Her şey gıcır gıcır... Bakıyoruz uff maşallah önümüzde bir sürü geçecek zaman, yaşanacak yıllar var. Biraz aklımız başımıza geliyor ve birlikte yaşadığımız insanları görüyoruz. Bazen kahkahalar gülücükler yükseliyor, bazen can sıkıcı sesler. Birileri hasta oluyor, iyileşiyor. Yani büyüyoruz bir şekilde.. Bir dönem geliyor, kanımız kaynıyor; her şeyi yapmak geliyor içimizden, değişik değişik kıpırtılar. Ne diyorlar ona? “Gençsin sen!” Vücudumuzda bir gariplikler. Etrafımızdan bir sürü ses çıkıyor;“Aman şunu ye, şunu yeme, şuna dikkat et.” Bakıyoruz herkes neler neler yapıyor, nasıl da eğlenceli hayatları var. Gece geç saatlere kadar oturuyorlar, bir şeyler yiyip içiyorlar, eğleniyorlar. Evdeki büyüklere bakarsak “Tatlı yeme, fast food yeme, meyve ye, sebze ye. ” Evin yaşlıları var, ''Sakın üşütme, sıkı giy” diyor. Eeee... Bitmiyor bir türlü. Hep aynı şeyi mi söylerler yahu? İnsanın canı neler neler yemek istiyor. İstiyor, istiyor da evdeki