Ana içeriğe atla

Kutsal Şehrin Taneleri

 


Anneeeee!

Babaaaaa!

Bu kaçıncı çağırışı kim bilir…

Avucunun içi gibi bildiğin sokaktan eser kalmayışı...

Komşudan, akrabadan haber alamayışı ne acı...

Bunu ancak yaşayan bilir...

Sahi! Bir an onun yerine koysak ya kendimizi...

Ne yapardık mesela?

“Evim yok ama en azından evimin duvarı, gitmem bir yere sahipsiz sanmasınlar” mı derdik?

“Annem, babam şehit oldu. Bizi izliyor ağlayamam şimdi.” der miydik, boğazımızdaki yumrukla?

“Yaşarsak kazanırız, ölürsek daha çok kazanırız” inancıyla elimizdeki sapanla dans eder miydik tanklar önünde?

Birazdan şehit edileceğimizi bilsek, ellerimiz arkada bağlı da olsa, ağız dolusu güler miydik?

“Zaten öleceğiz Allah aşkına en güzeli burası; ne morg var ne bekleme, ne yıkama, elbisenle gidiyorsun. Hem cennete girmek için bahanemiz olmalı değil mi?

Öyle kolay mı yani? Daha mı üstünüz önceki, iman ederek yaşayanlardan ya da elçilerden?

Yok yok böyle iken gelmem. Ölürsem kutlu olsun, yaşarsam yine sohbet ederiz.” diyerek veda edebilir miyiz sevdiklerimizle?

Yaşanılanlar karşısında teselli edecek bir cümle kurabilir miyiz gerçekten?

Ama, bu onların hayatı ne yapalım! Burada hayat devam ediyor işinize bakalım mı deriz...

Hiç düşündük mü bu onurlu duruşun sebebini?


Netlik mi?

İyilik mi?

Cesaret mi?

Neydi baskıda, kalbine sükunet, yüzüne tebessüm ettiren?

Yapabildik mi üzerimize düşeni elimizden gelen?

Arkamızdan "Enayi misin ? Sana mı kaldı kurtarmak ?" Diye seslenişleri duyarken, acaba net miydik niyetimizde ?

O marka kahveden, o marka giysiden, o marka ayakkabıdan vazgeçebildik mi?

Her seçim bir vazgeçişse doğru seçim yapabildik mi?

İnsanlar hayatlarından bile vazgeçmişken gerçek için…

Biz ne yaptık, hayatımızda gerçeği gerçekleştirmek için?

Doğru, dosdoğru yolda olabilenlerden olduk mu ?

Yokuş çıkanlardan mı,  çıkmayı dahi göze alamayanlardan mıyız ?

Bana göre, sana  göre gerçek ayrı mı? Yoksa gerçek sahte olmayan, kimseye göre değişmeyen mi?

Nereye kadar dayanıklıyız ? Zaten ne için geldik hayata ?

Neye uyumlanmalı ? Sahte ve süslü olana mı ? Başı acı sonu ferah olana mı ?

Oysa, başında acı olanın sonunda ferahlık vardır.

Boşuna mı tebessüm ediyorlar şehadete yürüyenler ?

Bilmiyorlar mı, sabredenlerle beraber bir  “Yaratıcı “ olduğunu ?


“İnsanoğlu, yeryüzünde var olduğundan beri, en büyük dostu ve düşmanı hiç değişmedi;

Aynadaki kişi…”

Tek başına neler yapabileceğini keşfet!

Yahya Hamurcu 



Yorumlar

  1. Çok acı ama çok doğru….

    YanıtlaSil
  2. Bunu anlamak düşünmekle olmuyor sanki oradaymış;( gibi götürdü bizi bir an oraya, teslimiyetle Yaradana dua edelim bol bol bizlerde

    YanıtlaSil
  3. Duyarlılığınız için teşekkür ederiz.

    YanıtlaSil
  4. “İnsanlar hayatlarından bile vazgeçmişken gerçek için…

    Biz ne yaptık, hayatımızda gerçeği gerçekleştirmek için?“

    YanıtlaSil
  5. Doğru seçim yapabildik mi?

    YanıtlaSil
  6. Bilmiyorlar mı, sabredenlerle beraber bir YARATICI olduğunu.. 😔

    YanıtlaSil
  7. Onlar canından hayatından vazgeçiyorlar Biz bir kahveden vazgeçemiyorsak nasıl aynı cennete girmeyi düşünebiliriz? Üstümüze bombalar yağarken elimde sapan dans edebilir miydim tansiyon önünde...

    YanıtlaSil
  8. Neydi baskıda kalbine sükunet, yüzüne tebessüm ettiren?
    Kaleminize sağlık 🌿

    YanıtlaSil
  9. Böyle bir teslimiyet ve böyle bir direniş yer yüzünde başka bir toplulukta var mı bilmiyorum ... teslimiyet de direnmekte imanın gücünden gelir çokça düşünüyorum bu ne kadar hakiki bir iman...

    YanıtlaSil
  10. Onlara ne vadedildiki ölümü bu kadar heyecanlı bir şekilde beklediler..
    Kaleminize bereket ✨

    YanıtlaSil
  11. Onurlu duruş sahibi olanlardan olalım. Sadece Yaratıcı karşısında eğilenlerden olalım.

    YanıtlaSil
  12. Rabbim bizi onlara destek olan kullarindan eylesin rahmet yagmurlarini indirsin uzerlerine

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kudüs

  “İnsanoğlu, yeryüzünde var olduğundan beri, en büyük dostu ve düşmanı hiç değişmedi; Aynadaki kişi…” Tek başına neler yapabileceğini keşfet! Yahya Hamurcu    

Organik Mi? İnorganik Mi?

  Doğmuşuz sıfır kilometre.. Her şey gıcır gıcır... Bakıyoruz uff maşallah önümüzde bir sürü geçecek zaman, yaşanacak yıllar var. Biraz aklımız başımıza geliyor ve birlikte yaşadığımız insanları görüyoruz. Bazen kahkahalar gülücükler yükseliyor, bazen can sıkıcı sesler. Birileri hasta oluyor, iyileşiyor. Yani büyüyoruz bir şekilde.. Bir dönem geliyor, kanımız kaynıyor; her şeyi yapmak geliyor içimizden, değişik değişik kıpırtılar. Ne diyorlar ona? “Gençsin sen!” Vücudumuzda bir gariplikler. Etrafımızdan bir sürü ses çıkıyor;“Aman şunu ye, şunu yeme, şuna dikkat et.” Bakıyoruz herkes neler neler yapıyor, nasıl da eğlenceli hayatları var. Gece geç saatlere kadar oturuyorlar, bir şeyler yiyip içiyorlar, eğleniyorlar. Evdeki büyüklere bakarsak “Tatlı yeme, fast food yeme, meyve ye, sebze ye. ” Evin yaşlıları var, ''Sakın üşütme, sıkı giy” diyor. Eeee... Bitmiyor bir türlü. Hep aynı şeyi mi söylerler yahu? İnsanın canı neler neler yemek istiyor. İstiyor, istiyor da evdeki