Doğmuşuz sıfır kilometre.. Her şey gıcır gıcır... Bakıyoruz uff maşallah önümüzde bir sürü geçecek zaman, yaşanacak yıllar var. Biraz aklımız başımıza geliyor ve birlikte yaşadığımız insanları görüyoruz. Bazen kahkahalar gülücükler yükseliyor, bazen can sıkıcı sesler. Birileri hasta oluyor, iyileşiyor.
Yani büyüyoruz bir şekilde..
Bir dönem geliyor, kanımız kaynıyor; her şeyi yapmak geliyor içimizden, değişik değişik kıpırtılar. Ne diyorlar ona? “Gençsin sen!” Vücudumuzda bir gariplikler. Etrafımızdan bir sürü ses çıkıyor;“Aman şunu ye, şunu yeme, şuna dikkat et.”
Bakıyoruz herkes neler neler yapıyor, nasıl da eğlenceli hayatları var. Gece geç saatlere kadar oturuyorlar, bir şeyler yiyip içiyorlar, eğleniyorlar. Evdeki büyüklere bakarsak “Tatlı yeme, fast food yeme, meyve ye, sebze ye. ” Evin yaşlıları var, ''Sakın üşütme, sıkı giy” diyor.
Eeee... Bitmiyor bir türlü. Hep aynı şeyi mi söylerler yahu?
İnsanın canı neler neler yemek istiyor. İstiyor, istiyor da evdeki yemek cazip değil ki. Soslular, fast foodlar, yok içinde kurt çıkmış, bayatmış bize ne canım. Yeriz biz, genciz bir şey olmaz. “Asitli içecek içme, enerji içeceği böbreği çürütür.” Ne bu yaa... Hem herkes aynı şeyi yapmıyor mu? “Sağlıklı, sağlıksız ne önemi var?” diyesi geliyor insanın. “İki üç sivilceden ne olur ki ha?” Birazda kaşınıyoruz. Yok dikkat dağınıklığı oluyormuş da, algı kapanırmış da. Amaaaan olsun, bir şey olmaz. Sanki yediklerimizle ne alakası var? Gece geç saatte yeme diyorlar ama anlamıyorlar, canımız çekiyor karnımız acıkıyor.
Zaman ilerliyor ve yaş alıyor insan. Erişkin dedikleri bir birey oluyoruz. O zamana kadar alıştığımız şeyleri değiştirmek o kadar zor geliyor ki... Önceden ne yaptıysa, nasıl bir hayat sürdüyse aynen devam etmek istiyor insan. Mutlu olsa neyse de... Öyle devam edince huzursuz bir şeyler baş gösteriyor. Mide midir nedir? Bir kaynıyor, bir yanıyor, bir ekşiyor... İlaç da desen, fayda etmiyor.
Az yiyince de doymadığımızı düşünüyoruz. “Egzersiz yap” diyorlar. Vakit de yok ki şimdi, kim gidecek yapmaya? Gitmiyoruz ama sanki artık daha yorgun uyanıyoruz. “Vitamin mi alsak ne yapsak?”diye düşünüyoruz. Alıyoruz o da bir işe yaramıyor. Daha sık hasta olmaya başlıyoruz.
Bu virüsler de amma canımızı sıktı. Ha bire şekil değiştirip duruyorlar, güçleniyorlar mı nedir? Acaba gereksiz antibiyotik içince, biz mi onları güçlendiriyoruz?
Bir yerlerden de kulağımıza çalınıyor “Sağlıklı beslenin, bağışıklığınız güçlü olsun” deniyor. “Aman canım nasıl olsa yaşlanırız o zaman sağlığımıza dikkat ederiz. Şimdi yiyip içelim zaten diyet yaptırıyorlar yaşlanınca” diyesi geliyor insanın.
Hepte bir “Organik” lafı var ortada; “Organik gıda, organik kumaş...” Neymiş canım bu organik? Bakıyoruz pahalı da. Neye baksak katkı maddesi dolu. Tarım ilaçları, yapay gübreler... Hangisinden sakınacağız? Hiçbir şey yemeyelim, ölelim o zaman. Şu pahalılıkta kim organik ürünü arayacak da bulacak?
Bir de diyorlar ki “Ne yersen o sun.” Ne demek şimdi bu? İnsanın kafası da karışıyor aslına bakarsan. “Sabahları sanki zor uyanıyoruz” diyoruz, bir taraftan bir yerlerimiz ağrı yapıyor. Acaba beslenme ve uyku kalitemizle alakası olabilir mi? Güçsüz de hissediyoruz gibi. Bağırsak düzeni de bozulmuş, bir kabız bir ishal. O da şaşırmış sanki ne yapacağını. Aslında vücut bir şeyler mi söylemek istiyor?
“Denesek mi acaba şu sağlıklı beslenmeyi? Kaliteli yaşam da neymiş?” derken, vücut yaş almaya devam ediyor. Artık 33 yaşında insan. Ne varsa bu 33 yaşında? “Vücut ne yapıyorsa ne depoluyorsa, 33 yaşına kadar” diyorlar. Kemik bile bu yaşa kadar kalsiyumu depoluyor, sonra ne depoluyorsa onu tüketiyormuş. İlginç. Artık sık duyar olduk; “Sağlıklı beslenin, hareket alışkanlığı kazanın.” “Bağışıklığımız güçlü olsun ki hastalıklara direnciniz artsın, kaliteli bir yaşam sürün.” Acaba kalenizi sağlamlaştırın mı demek istiyorlar? Dışarıdan bize bulaşmıyor mu hastalık? Yoksa bizim bağışıklığımız kuvvetli olursa mikroplar bizi pas mı geçiyor? Bak işte sanki bir bağlantı kurduk. Dur bakalım ne çıkacak arkasından.
Sahi biz niye sık hasta oluyoruz? Hep bir yorgunluk, yorgun olunca hep bir mutsuzluk, memnuniyetsizlik, zevk almamaya başladık sanki hayattan. Hep ilaç mı içeceğiz? Başka bir yolu olmalı, diyen insan, organik ürünlerle ilgili bir araştırmaya başlıyor.
Her şeyin organiği varmış pahalı ama her hafta tavuk yemek zorunda değiliz, iki ayda bir yesek olmaz mı? Tadı da çok lezzetli oluyor organik olunca. Çocukluğumuzu hatırlatır o mis gibi organik pişen tavuğun kokusu. Misafir gelince pişerdi eskiden. Çok da kıymetliydi tavuk.
“Unlara da dikkat edin” diyorlar bir araştırmak lazım aslında. Her şeyin doğalını da bulabiliyoruz. Doğalından beslenince sanki daha iyi oluyor vücut. Hem çocuklarımız da temiz yiyor. Alerjiler bile azaldı gibi. Eskiden ne çok yiyormuşuz, ne kadar çok mu? Yatana kadar. Doymayacağınızı sanıyormuşuz. Oysa hiç de öyle değilmiş. Gerçekten akşam güneş battıktan sonra bir şey yememek gerekiyormuş. Mideye ne eziyet etmişiz, anlamamışız. Böyle nasıl da hafif hissediyoruz.
Hem ailece yemek yemenin de bir huzuru varmış, akşam hep birlikte belli saatte toplanıyoruz sofranın başına. Sanıyorduk ki dışarıdan yemek iyi bir şey. Şimdilerde pazar alışverişini bile beraber yapar olduk çocuklarla. O ıspanak yemeyen çocuğun ıspanak yiyişi inanılmaz. Yine pazara gitmek istiyor.
“Açık havada yürüyüş” derlerdi de inanmazdık, hareket alışkanlığı buymuş demek. İnsana bir enerji geliyor resmen oksijen banyosu yapmış gibi oluyoruz. Bir de D vitamini alıyormuşuz açık havada yürürken, kemiklerimiz rahatlıyor.
Şekerin de bu kadar zarar verdiğini tahmin etmezdik. Azaltınca çocuklar bile istemez oldu nasıl da bağımlılık yaparmış meğer. Zorlanmadık değil azaltana kadar. Ama algılarının bile açıldığını söyleyebiliriz..
Vücut yine durduğu yerde durmuyor. Yine yaş aldık. 50 yaş olduğunu gösteriyor takvim... Aman o saçımızdaki beyazlık ne? Olsun canııım böyle de güzeliz. Sağlıklı yaşlanmamız gerekiyor. Neyse ki öğrendik en azından, sağlıklı olmamız için neler yapacağımızı. Vücuda da eziyet etmeye hiç gerek yokmuş.
Nasıl bilinçsizce hareket etmişiz. Geç yat, geç kalk, kahvaltı yok, uyanır uyanmaz kahve, geç saatte yemek ye, yok arabadan in, arabaya bin, koştur koştur bir hayat. Zevki de yoktu, mutsuzduk da. Çat diyene, pat diyesi geliyordu insanın. Trafikte her an kavgayı bekleyen insanlar mı dersiniz, birbirine karşı bir anlayışsız olan insanlar mı, hastanelerde şifa ararken birbirine giren insanlar mı, neler neler..Yaşam amacını bile unutuyor insan o hengamede. Monoton hayat buymuş demek ki.
“İnsan yediğine benzermiş” dedikleri şeyi anlamaya başladık biraz da olsa.
İnsan her şeye prim yapmış, vücuduna yapmamış. Organik organik de neymiş diye söylenirken, organik yemek ve yaşamak lazımmış. Hele bir de organların dili olsa da konuşsa;
Karaciğer diyor ki “Allah aşkına o kadar zarar verici şeyler tüketiyor ki, ayıklamaktan canım çıktı. Hücrelerim o kadar zorlandı ki enzimlerim yükseldi resmen ama anlamadı o insan”
“O da bir şey mi?” diyor mide. “Size hangi eziyetleri çektim anlatamam. Bir bilsen, o insan var ya kendisi mesai saatinin dışında çalışmaz ama benim mesai saatim dışında neler yiyor bir görsen, hazmettireceğim diye canım çıkıyor. Sonra da sabah kalkıp diyor ki, hiçbir şey hazmetmemiş niye yorgunum. Ey insan beslenme saati denen bir şey var, uysana.”
Beyin de oradan söze karışıyor “Kardeşim benim de dinlenmem lazım. O insan sabaha kadar düşünüyor, düşünüyor, artık devreleri yakacağım neredeyse. Bir de geç saatte o kahveleri yok mu, beni benden alıyor. Biri şuna söylese de uyku düzenini bir halletse. Sıkıntısı olacak elbette stresle baş etmenin yöntemini öğrense keşke.”
Omurga da çok söyleniyordu “İnsan azıcık hareket etmez mi ya? Oturuyor, kalkıyor, yatıyor. Hiç düzenli egzersiz yok. Zorlanıyorum bir türlü anlamıyor. Artık katılaştım, sertleştim yine anlamadı. Biri şuna esneme hareketlerini öğretse ne mutlu olurum.”
Ya böbreğe ne demeli? “Su olmadan hayat olmaz. Bilmiyor mu bu insan? Vücudunu niye bu kadar susuz bırakır? Çalış çalış idrarı konsantre edeceğim diye yoruldum, daha nasıl anlatsak bilmem ki.”
Hani her şeyi dinliyoruz da vücudumuzun sesini neden duymuyoruz? Aslında hep bir işaret gönderir bize. Teşekkür etmemiz lazım bunun için ama uyarılara nedense kulağımızı tıkarız. Ya da kestirmeden çözüm ararız.
Neyse ki öğrendik. Organik beslenmeye çalışacağız, suyu yeterince tüketeceğiz, mevsiminde olan meyve ve sebzeleri yiyeceğiz. Hareket alışkanlığımız olmalı. Uyku düzenimize dikkat edeceğiz. Böyle olduğunda; insanın hem beden sağlığı, hem ruh sağlığı dengede oluyor. Zaten ikisi birbiriyle iç içe değil mi? İnsan üzüldüğünde midesine kramp girmez mi? Veya gece kafaya takıp onca şeyi düşündüğünde sabaha sopa gibi kalkmaz mı? Anladık ki soyut ve somut bedenimiz birbirinden etkileniyor.
İnsan durduğu yerde durmuyor yine yaş almaya devam ediyor. Artık 70 olmuşuz. Nasıl geçmiş seneler? O sıfır kilometre... Gıcır gıcır teslim aldığımız vücut yorulmuş, yıpranmış haliyle. Peki kendimize iyi baktık mı, vücudumuzu dinledik mi? Elimizden geleni yaptıysak doğru yönde ne mutlu bize... Biz mutlu, bedenimiz mutlu. Yapmamız gereken şeye daha konsantre olmuşuz. Amacımız belli. Artık sonuca değil sebebe odaklanıyoruz. Sağlıksız bir şey olduğunda onun sebebini araştırıyor hemen sonuç odaklı olmuyor.
Ee bu vücut birdenbire bozulmadı ya kardeşim .insan işte aceleci hemen düzelsin istiyor. Araba motoru değil ki bu? Neyse ki işaret okumayı öğrendik. Artık gelen seslere aldırış etmemiz gerekiyormuş.
O zaman soruyoruz
organik mi inorganik mi?
Çok doğru insan doğru zamanda iş işten geçmeden bedeninin kıymetini bilmelii
YanıtlaSilNe yersen o sun.. çok güncel ve keyifli bir yazı olmuş kaleminize sağlık:)
YanıtlaSilKeyifle okudum.
YanıtlaSilAma gerçekten az yiyince doymuyorum.
YanıtlaSilVücüdümuz fabrika gibi çalışıyor. Temiz, sağlıklı gıdalar kaliteli yaşamın temelini oluşturuyor.
YanıtlaSilİnsan yediğine benzer. O yüzden bu kadar sahte insan var demekki...
YanıtlaSilÇok güzel anlatılmış👍
YanıtlaSilVucudumuzu, mikroplara karşı, korulamalıyız
YanıtlaSilOrganik
YanıtlaSilEvet organik güzel eskilerin suanki fastfood yiyeceklere erişimi yoktu herşeyin tadına bakmak gibi bir derdi de yoktu ne ektiyse onu yerdi gormedigi şeyin meraklisida değildi ama şimdi öylemi bangır tvler artık onuda geçtik sosyal medya hesapları hersy meydanda gizli bişey yok ki normal olarak insan herşeyi denemek istiyor organige erişim gerçekten az herşeyin yapay olduğu bu dünyada bu yazi gerçekten çok doğal ve gerçekten çok acı ....
YanıtlaSilKaliteli yaşayalım. Bu bize pahalıya patlasa da buna değer değil mi?
YanıtlaSil"o insan var ya kendisi mesai saatinin dışında çalışmaz ama benim mesai saatim dışında neler yiyor bir görsen, hazmettireceğim diye canım çıkıyor. Sonra da sabah kalkıp diyor ki, hiçbir şey hazmetmemiş niye yorgunum. Ey insan beslenme saati denen bir şey var, uysana.”
YanıtlaSilÇok güzel benzetmeler yapılmış. Hem düşünüp hem güldüğümüz.
Dünyada bir devir döndü atrık neyi yiyip içeceğimizi kime güveneceğimizi bilemez olduk. Yinede en iyi doktor insanın kendisidir.
YanıtlaSilBen, Elanur, sezer, vücudumuzu, mikroplara karşı, savaşmalıyız
YanıtlaSilVücüdumuza eziyet ediyoruz gerçekten. Aslında her şeyi söylüyor bize . Yediğimize benziyoruz. Anlamlı bir yazı olmuş
YanıtlaSilKısaca herkesin yaşadığı bir yaşam süreci aynalama oldu bizlere eline sağlık
YanıtlaSilKaleminize sağlık. Bu beden, yaşlandığımızda ona nasıl baktığımızın karşılığını gösterecek. Dediğiniz gibi Gerçek geleceğe yatırım konforlu bir yaşam için organik beslenme.
YanıtlaSilCok hoş bir anlatım olmuş ,tekrar düşünmemiz icin.En cok da vücudumuzun konuşmasını sevdim :) kaleminize saglik...
YanıtlaSilSağlikli yaşamak güzeldir♥️♥️Bawer Salih💪💙
YanıtlaSilİnsan yediğine benziyor da insan sevdiğine birlikte olduklarına da benziyor domatesin gerçek olmadığını araştırırken yakınımızda olanları için de bu ayrımı yapabiliyor muyuz diye düşündüm yazıyı okurken
YanıtlaSilBir hayatın akışını ve olması gereken düzeni bir çırpıda okudum. Hem öğretici hem de akıcı olması itibariyle çok keyif aldım.
YanıtlaSilOkurken su gbi aktı , Keyifli ve öğretici bir yazı olmuş bayıldım:)
YanıtlaSilemeğinize sağlık 👍🌸
Tabiki de organik. Ne kadar böyle söylesekte dikkat etmeye çalışsak ta hayatımızın her anında her alanında buna çok fazla dikkat edemiyoruz. Yaşadığımız tüm rahatsızlıklar veyahut bizi huzursuz eden durumların sebebine odaklanmadan direk sonuca odaklandığımızdan asıl sorunun neyden kaynaklı olduğunu (yukarıda okuduğumuz ve edindiğimiz bilgilere de dayanarak) göremiyoruz ne yazık ki. Somut bedenle soyut bedenin birbirini etkilediğini göremiyoruz. Kısacası, yediklerimizin ne kadar organik olmasına dikkat edersek; işaretleri okuyup, vücudumuzu dinlersek bedenimiz mutlu biz mutlu oluruz. Yukarıda beni etkileyen en güzel cümle ne yersek ona benzeriz oldu.
YanıtlaSilSağlığa dair unutulmuş gerçekler bu kadar güzel gün yüzüne çıkarılabilirdi. Kaleminize sağlık 🌸
YanıtlaSilGerçekten ne yersek oyuz. Çok teşekkürler
YanıtlaSil“Gıcır gıcır başlayan süreç
YanıtlaSilÇıtır çıtır geçsin istiyorsan
Organik olanı bulcan” diyosunuz 🤓
Çok keyifliydi
Teşekkürler 🌸
Bilgilendirici olmuş teşekkürler
YanıtlaSilİnsanın kendine yaptığını, insana kimse yapamıyor.
YanıtlaSilHayat adildir insana doğruyu ve yanlışı sunar. Biz seçimlerimizle şekillenmeye başlarız hangi sözler ve işaretler nefsimize hoş gelirse o doğrultuda ilerleriz.seçimlerimizle ortaya çıkan sonuç bizim hayat mücadelemizdir aslında. Baştan doğru hamleyi yaparsak sonuç o kadar güzel ve rahat olur. Ama bu o kadar kolay değildir. Bu yüzden deneyim transferi yapmak önemlidir.
YanıtlaSilİnsan yediğine benzer .. faydalı ve keyifli bir yazı. Tesekkürler 🌺
YanıtlaSilİnsan okudukça kendini görüyor resmen 😔
YanıtlaSilÇok güzel anlatılmış özellikle mesai saati.☺️ elinize yüreğinize sağlık
SilEl cevap;organik tabii ki yazıdaki sağlıklı beslenme düzenli uyku vs her şey çok güzel
YanıtlaSilAncak birincisi organikten daha çok önemli olan helal beslenme gerçekten belki de en çok dikkat edilmesi gereken nokta burası
İkinci olarak ruhun da beslenmesi önemli sadece bedenimizi değil ruhumuzu da beslememiz gerekiyor manevi anlamda zira hastalıkların çoğu psikolojik diyoruz ya işte bunu önlemenin de yolunun maneviyatımızın seviyesi ile alakalı olduğunu düşünüyorum 🙏
Artık sonuca değil sebebe odaklanıyoruz…
YanıtlaSilHer şeyin bu kadar sahte olduğu dönemde neden gerçeğine ulaşmamız gerektiğiyle ilgili çok kıymetli bilgiler ve çokta keyifli yazılmış:) kaleminize sağlık.
YanıtlaSilNe yersek oymuşuz o kadar yerinde bir söz olmuş ki yediğimiz herşeyin özünden uzaklaşmış olduğunu bir dönemde insanın da bir takım değerlerinden uzaklaşması kaçınılmaz oluyor demek ki...
YanıtlaSilM.Emir
SilÇok güzel akıcı ve eğitici bir yazı olmuş tıpkı vücudumuzun kullanma kılavuzu niteliğinde izlediğimiz yol sonucu belirleyecek ve bize iki yoldan birini seçmek düşüyor.Ya dikkat eder kaliteli yaşarsın yada pişmanlıklarla dolu bir ömrün kahramanı olursun
Ne kadar eğlenceli bir yazı :)
YanıtlaSilAslında baya uzunmuş okuyunca fark ettim. Ama çok keyifli ve faydalıydı. Canım bedenim özür dilerim demek geldi içimden 😅
Çok komik bir yazı. Çok güldüm.
YanıtlaSilÇok doğru hazır yiyeceklere hayır demeliyiz.Şimdi bizi kim dinliyor,biz kendimize söz geçiremiyoruz.
YanıtlaSilAhmet Ö
Vücudumuzdaki organlar nasıl da dile gelmiş ve anlatmış doğruları. Mevsimine uygun beslenmeliyiz. Paketlenmiş ve organik olmayan besinleri tüketmemeliyiz. Sağlığımızı korumalıyız ve hayattan zevk alarak yaşamalıyız.
YanıtlaSilOrganik beslenmeye çalışmalıyız organlarimiza eziyet etmemeliyiz bağışıklığımiz güçlü olsun ki hastalıklara direncinin artsın egzersiz yapıp su tüketmeliyiz insan yediğine benzermis çok doğru
YanıtlaSilGerçekten uzaklaştıkça hayat bize kendini gösteriyor,doğallık sadece doğru besin arayışı değil , doğru üretim ve samimiyetle olsa ilişkiler daha başarılı olucak
YanıtlaSilCok güzel anlatılmış 😍 yiğit selim öncü
YanıtlaSilHer şeyin başı saglik
YanıtlaSilİnsanoğlu eninde sonunda eskiye dönecek,bu yaşam fıtratımıza aykırı ve aşırı stresli
YanıtlaSilİnsanların duygusuzlaştırılıp robotlaştırılmaya,robotların da insanlaştırılmaya çalışıldığı bir dönemdeyiz…
Ve maalesef çoğumuz artık özgür değil tutsak ve bağımlı bireylere dönüşmüş durumdayız🥀🥀🥀
Farkındalık adına güzel bir yazı ve video,teşekkür ederiz