Ana içeriğe atla

Sahi Nasıl Mutlu Olunur ?

Murat o gece eve çok geç gelmişti. Dışarıda yağmur yağıyordu. Kulaklarında hala mekanda çalınan son müzik adeta uğulduyordu…

”Hayat beni neden yoruyorsun ?”

 Yatağı zor buldu. Neyse ki ertesi gün Cumartesiydi. İşe gitmeyeceğim diye düşündü ve rahatladı. O kadar yorgun hissediyordu ki kendini. 

Ertesi gün akşama doğru uyandı. 

Uyandığında bir pişmanlık hissediyordu anlam veremediği. Koskoca Cumartesi gününü yatakta geçirmişti yine. Başı o kadar ağrıyordu ki. Yataktan kalkıp salondaki kanepeye gitti. Önceki günden kalan pizza kutuları hala sehpanın üzerinde duruyordu. Oda havasızdı. Camları açtı ve salondaki koltuğa uzandı. Yine kendini mutsuz hissediyordu. Dün çok eğlenmişti oysa ki. Her zamanki gibi arkadaşlarıyla bütün hafta Cuma gecesi için yaptıkları plan güzel başlamıştı.

Ama sonunda hissettiği şeye anlam veremiyordu. 

Neden hep aynısını hissediyordu ki? Bazı sabahlar çok mutsuz uyanıyordu. Bu son zamanlarda daha da sık olmaya başlamıştı. İşe gitmek için yataktan zor kalkıyor, zor hazırlanıyor, zor yola çıkıyordu. 

Bir an eskiyi düşündü, eskiden böyle değildi. Yaşam sevinci olan, enerjisi yüksek olan biriydi. Annesini özlediğini fark etti. Hazırlandı ve ailesinin yanına gitmeye karar verdi. 
Uzun süredir yalnız yaşıyordu Murat. Evde yiyecek bir şey de yoktu. Kim bilir annesi neler hazırlamıştı şimdi.
 Arabasına bindi ve yola çıktı. Köprü trafiği her cumartesi olduğu gibi bu cumartesi akşamı da çok yoğundu. Hiçbir şeye tahammülü kalmamıştı. “Nefret ediyorum şu trafikten!” diye geçirdi içinden. Hayat üstüne üstüne geliyordu sanki. Sevmediği şeyler artmaya başlamıştı. 
Her şeyden ve herkesten sıkılıyordu. Hiç bir şey yolunda gitmiyordu. “Kaçıp gitsem şu şehirden bir sahil kasabasına yerleşsem…” diye düşünür oldu sık sık. “Ya da başka bir ülkeye…” Belki aradığı mutluluğu orada bulurdu.


Bitmek bilmeyen trafikten sonra nihayet ailesinin yaşadığı yere geldi. Zili çaldı. Annesi her zamanki gülümsemesiyle açtı kapıyı. “Çok özlemişim oğlumu. Gel yavrum hoş geldin.” İçeriden en sevdiği elde açma pırasalı börek kokusu geliyordu. 
Babası her zamanki koltuğunda kitabını okuyordu. “Ooo aslan parçası nerelerdesin ne zamandır?” 
Babasının bu yaşam sevinci, motivasyonu her zaman tuhaf gelmişti Murat’a. Koskoca hafta sonunu tekli koltukta oturup geçirmesine rağmen bu keyfe bir türlü anlam veremiyordu. “Benim buna ulaşmam için en az beş tane mekan gezmem gerekir.” diye düşündü. Annesi elinde tepsiyle her zamanki gibi sakin, dingin haliyle odadan içeri girmişti.
 Annesini öyle görünce birden kız arkadaşı Arzu geldi aklına.
 Arzu’ nun ,annesi gibi dingin olabilmesi için Tibet’e falan gitmesi gerekir diye düşünüp bir kahkaha atmıştı “Ne oldu oğlum hayırdır neye gülüyorsun?” “Yok bir şey anne… Aklıma bir şey geldi de...” 
Sonra ikisinin ilişkisini izlemeye başladı. Annesinin sofrayı hazırlayışı, özenle masaya dizişi, babasına karşı hürmeti… Babasının annesine karşı merhameti, annesine bakışları… Elli beş yıllık evlilik... Nasıl bir şeydi bu? Ne yapıyor olmalılardı ki şu mutluluğa, huzura erişebilmek için? Arzu burada olsa şimdiye kadar kırk kere kavga etmişlerdi. Son zamanlarda iyiden iyiye tahammülsüz olmuşlardı birbirlerine karşı. Arzu da o da en ufak bir şey olduğunda ani parlıyor, hemen kavga etmeye başlıyorlardı. Hiçbir şey olmadan bu kadar mutlu olabilmek imkansız geliyordu Murat’a. Ailesinin yaptığı bir şey vardı onlardan farklı ama ne? Neydi bunun gerçeği?
Annesine sordu Murat, “Bunun sırrı nedir ? Bu kadar yıl babamla evli kalmanız nasıl oluyordu?” 
Annesi; yine yüzünde o tatlı tebessümüyle, cevap vermişti.


“Hayatta kimsenin eğlendiriciye ihtiyacı yoktur aslında evladım” Çocuğun oyuncağa ihtiyacı yoktur, eğlenme becerisi vardır. Küçük bir çocuk hiçbir şey olmadan saatlerce kendi kendine oyun oynayabilecek, eğlenebilecek marifete sahiptir. Tıpkı çocuk gibi yetişkinlerin de eğlendiriciye ihtiyacı yoktur, eğlenme becerisi vardır. Ama zaman içerisinde kendisine verilen bu marifeti kaybederek, kendini mutlu edebilmek için dışarıdan alacağı eğlendiricilere muhtaç olmaya başladı insanlar ...
Anlık mutlu edecek materyallere…
 Çikolata gibi, alışveriş gibi, bir eğlence mekanı gibi. Bu da onun git gide daha da mutsuz olmasına sebep oldu …

İnsan hayatındaki üretim tüketim dengesini kurabildiğinde, üretimlerini arttırıp, tüketimlerini de azaltmaya başladığında, bedellerini arttırdığında ancak kaybettiğini düşündüğü yaşam sevincini, mutluluğunu tekrardan kazanmaya başlar.”  diye sözlerini  bitirmiş, mutfağa doğru sakince yürümüştü.
Murat, annesinin dediği şeyleri daha önce hiç düşünmemişti bile. Ama aldığı cevaptan çok tatmin olmuştu. Yıllardır aradığı çözüm burnunun ucundaymış ama hiç fark edememiş meğerse.
 Madem bunun yolu buydu, o zaman geriye sadece bunu uygulamak kalıyordu. 
“Üretimini arttır, tüketimini azalt Murat!” dedi içinden… Daha şimdiden keyfi yerine gelmişti bile…

“İnsanoğlu, yeryüzünde var olduğundan beri, en büyük dostu ve düşmanı hiç değişmedi;
Aynadaki kişi…”
Tek başına neler yapabileceğini keşfet!





Yorumlar

  1. Şimdilerde hep tüketimdeyiz. Üretimde olmak zor geliyor galiba...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Üretmek insanlara faydalı isleri yapmaktır insanların en hayırlısı iyilikleri cogaltmaktir yani üretmektir

      Sil
  2. Üretimini arttır, tüketimini azalt.. teşekkürler..

    YanıtlaSil
  3. Evet uzun süreli evlilikler sürerken çok aşık olup evlenenlerin ayrılması ne kadar çoğaldı bu yazı insana emek vererek bir yerde olabilirliği anlatıyor.

    YanıtlaSil
  4. Üretimi arttır ki mutlu olasın🌿

    YanıtlaSil
  5. İnsan hayatındaki üretim tüketim dengesini kurabildiğinde, üretimlerini arttırıp, tüketimlerini de azaltmaya başladığında, bedellerini arttırdığında ancak kaybettiğini düşündüğü yaşam sevincini, mutluluğunu tekrardan kazanmaya başlar.”🌺

    YanıtlaSil
  6. Mutsuz olma sebebimiz hep mutlu olmak için yaptığımız şeyler maalesef ki...

    YanıtlaSil
  7. Eğlenme becerisine ne kadar sahibiz?
    Keyifli bir yazıydı teşekkürler 🌿

    YanıtlaSil
  8. İnsan eğlendiricilerinden arınsa, gittiği iş, yaptığı yemek, ziyaret ettiği huzur evi, aradığı yakınları, okulu, dersi, sporu; ona eğlendirici gelecek.. De.. Keşke bilse..

    YanıtlaSil
  9. Hiç böyle düşünmemiştim.

    YanıtlaSil
  10. Bu yazıyı okuyunca biz geldi aklıma bizi anlatıyordu o kadar hızlı yaşıyoruz o kadar hızlı herseye ulaşabiliyoruz ki ama gene de mutlu olamıyoruz hep yoksunluk ihtiyacı var içimizde çözüm burnumuzun ucunda olmasina rağmen hala gözümüzü gerçeğe kapatıyoruz ...Kaleminize sağlık

    YanıtlaSil
  11. Hep tüketerek mutlu olunmazmış meğer.

    YanıtlaSil
  12. Hep çalışarak da mutlu olabiliniyor mu?

    YanıtlaSil
  13. Kendim ve başkası için çabalamak mutluluğu getiriyor mu?

    YanıtlaSil
  14. Arkadaşlarımızla birlikte üretim yapsak birlikte mutlu olurduk.

    YanıtlaSil
  15. Bazen bütün soruların cevabı burnunuzun ucunda olabiliyor. Ya da kendimizde

    YanıtlaSil
  16. İnsan kendi becerilerini keşfetmeyi.

    YanıtlaSil
  17. Mutlu olmayı bilen insanlar ile birlikte olmak bizi de mutluluk getirir.

    YanıtlaSil
  18. Neden çabuk sıkılıyorum? Bunu eğlence ile yapamıyorsak araştıralım. Nasıl olurum?

    YanıtlaSil
  19. Mutluluk eğlencede değilmiş meğer.

    YanıtlaSil
  20. Üretirken mutlu olmak bütün mesele bu

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Uret ve mutlu ol. İşte bu kadar basit aslinda

      Sil
  21. Hayatta durağanlik yok, hep üretimde olmak lazım. İşleyen demir ışıldar

    YanıtlaSil
  22. O kadar yanılıyoruz ki mutlu olacağız diye.. Oysa çok başkaymış mutlu olmanın yolu.. Hep tüketmek ZANNETMİŞİZ..

    YanıtlaSil
  23. Emeğine salık çooook güzel olmuş💕

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kutsal Şehrin Taneleri

  Anneeeee! Babaaaaa! Bu kaçıncı çağırışı kim bilir… Avucunun içi gibi bildiğin sokaktan eser kalmayışı... Komşudan, akrabadan haber alamayışı ne acı... Bunu ancak yaşayan bilir... Sahi! Bir an onun yerine koysak ya kendimizi... Ne yapardık mesela? “Evim yok ama en azından evimin duvarı, gitmem bir yere sahipsiz sanmasınlar” mı derdik? “Annem, babam şehit oldu. Bizi izliyor ağlayamam şimdi.” der miydik, boğazımızdaki yumrukla? “Yaşarsak kazanırız, ölürsek daha çok kazanırız” inancıyla elimizdeki sapanla dans eder miydik tanklar önünde? Birazdan şehit edileceğimizi bilsek, ellerimiz arkada bağlı da olsa, ağız dolusu güler miydik? “Zaten öleceğiz Allah aşkına en güzeli burası; ne morg var ne bekleme, ne yıkama, elbisenle gidiyorsun. Hem cennete girmek için bahanemiz olmalı değil mi? Öyle kolay mı yani? Daha mı üstünüz önceki, iman ederek yaşayanlardan ya da elçilerden? Yok yok böyle iken gelmem. Ölürsem kutlu olsun, yaşarsam yine sohbet ederiz.” diyerek veda e

Kudüs

  “İnsanoğlu, yeryüzünde var olduğundan beri, en büyük dostu ve düşmanı hiç değişmedi; Aynadaki kişi…” Tek başına neler yapabileceğini keşfet! Yahya Hamurcu    

Organik Mi? İnorganik Mi?

  Doğmuşuz sıfır kilometre.. Her şey gıcır gıcır... Bakıyoruz uff maşallah önümüzde bir sürü geçecek zaman, yaşanacak yıllar var. Biraz aklımız başımıza geliyor ve birlikte yaşadığımız insanları görüyoruz. Bazen kahkahalar gülücükler yükseliyor, bazen can sıkıcı sesler. Birileri hasta oluyor, iyileşiyor. Yani büyüyoruz bir şekilde.. Bir dönem geliyor, kanımız kaynıyor; her şeyi yapmak geliyor içimizden, değişik değişik kıpırtılar. Ne diyorlar ona? “Gençsin sen!” Vücudumuzda bir gariplikler. Etrafımızdan bir sürü ses çıkıyor;“Aman şunu ye, şunu yeme, şuna dikkat et.” Bakıyoruz herkes neler neler yapıyor, nasıl da eğlenceli hayatları var. Gece geç saatlere kadar oturuyorlar, bir şeyler yiyip içiyorlar, eğleniyorlar. Evdeki büyüklere bakarsak “Tatlı yeme, fast food yeme, meyve ye, sebze ye. ” Evin yaşlıları var, ''Sakın üşütme, sıkı giy” diyor. Eeee... Bitmiyor bir türlü. Hep aynı şeyi mi söylerler yahu? İnsanın canı neler neler yemek istiyor. İstiyor, istiyor da evdeki